top of page
3bvpPrhWhQMdYF_bLgSBi.png

This is a title.

Kelimelerle Yaşamak

Bir cebimizde kelimeler, bir cebimizde notalarla gelip renklendiriyoruz dünyayı. Üç şahane şeyle, yani kelimeler, notalar ve renklerle inşa ediyoruz kendimizi bu hayatın içinde. İnşa edilen bir bina için kullanılan bir harcın suyu, kumu ve çimentosu ne kadar önemliyse kelimeler, notalar ve renkler de insanın inşası için o kadar önemlidir. Çünkü bunlara anlam yükleyerek iletişim kurarız. İyi bir iletişim iyi ilişkiler, iyi ilişkiler ise daha mutlu bir yaşam demektir. Bu harika üç şeyden biri olan kelimeler sayesinde dünyadaki varlığımız ve ilişkilerimiz anlam kazanır ya da anlam yitirir zamanla. Bu anlam yolculuğunun en başında kısa bir sessizlikten sonra kuvvetli bir şaplak duyulur tenimizde. Ardından derin bir nefesle ortaya çıkan kuvvetli bir çığlık etraftakilerin sevinç çığlıklarına karışır ve sonra o çığlıklar kelimelere dönüşür. Kelimeler de bir süre sonra sosyalleşmekle birlikte dilimizi oluşturur. Dil kavramı lego setine benzer. Parça sayısı, birleştirme kolaylığı, şekilleri, renkleri ve estetik algısı, hepsi dil için de geçerlidir. Sonuç olarak, lego parçaları bir araya gelerek muhteşem yapılar oluştururken zengin kelime dağarcığına sahip olanlar da farklı kelimeleri bir araya getirerek zengin bir iletişim kurarlar. Her iki durumda da ne kadar fazla parça veya kelime bilgisine sahipseniz, o kadar yaratıcı ve etkili olursunuz. Çok büyük eserler vermiş olan büyük yazarlar ve retorik ustaları bu başarılarını kelime bilgilerine ve dil yeteneklerine borçludurlar. ​Unanumo der ki akıl, kaynağını dilden alır. Dil sayesinde derinlemesine düşünürüz. Platon da düşünmek ruhun kendisiyle konuşmasıdır der. Düşünmek bir çeşit dahili dildir. Dahili dil de harici dilden doğar. Yani dilin gelişmişliği düşünce zenginliğini sağlar. Bu da aklın sosyal ve ortak olduğunu gösterir. Bu konuda Aristo da şöyle der: İyi bir dil iyi bir düşünceye yol açar. Çünkü kelimelerle düşünürüz bizler. Her bir nesne ya da kavram kelimeler ile kodlanır. Nasıl Michelin Yıldızlı bir restoranın başarısı mutfağında bulunan zengin ve kaliteli malzemeler sayesindeyse, sarf ettiğimiz sözlerin bıraktığı etki de kelime hazinemiz sayesindedir. ​Düşünceler çok doğru kelimelerle ifade edildiği zaman sisli bir havanın dağılması gibi iletişimde muğlaklık kaybolur. Ne istediğini bilen insanın özgüveni görülür sarf edilen her bir sözcükte. Sözcüklerin gücü düşüncelerimizi ve davranışlarımızı oluşturur ve bu da kültürümüzü şekillendirir. “Sizin sülalenizde herkes sizden önce ölecek” veya “sizin sülalenizde en uzun yaşayan siz olacaksınız” cümleleri aynı anlama gelse de hikâyede, kral ilk cümleyi sarf eden falcının kellesini uçururmuştur. O nedenle dil insanı vezir de eder rezil de. Kelimelerin yanıltıcı anlamları olduğunu da düşünüldüğünde bazen görünen ile niyet arasında çok ciddi farkın ortaya çıktığı da görülecektir. Aşkınızı ilan edeceksinizdir sevdiğinize ve içinizde fırtınalar kopuyordur. Mecnun gibi çölleri aşar, Ferhat gibi dağları delebilirsiniz ama gelin görün ki sevgilinizin kalbine giden yol yürümekle ya da kazmakla açılmıyor günümüzde. Ayrıca her zaman Cyrano de Bergerac gibi bir arkadaşınız da olmayabilir. Aşkınızı ilan da etmek isteseniz, yazar da olmak isteseniz her yol dilden geçiyor. İyi bir dil iyi düşünceleri, iyi düşünceler iyi iletişimi doğurur. Bu da iyi insanlar ve iyi bir dünya demektir.​ İyi bir dil güzel sohbetleri beraberinde getirir. Tatlı, derin, komik, romantik veya felsefi sohbetler. Hangisi olursa olsun, sohbet etmek ben merdiven çıkmaya benzer. Bir enerji harcarız ve derdimizin anlaşılması için uğraşırız. Attığımız taşın ürküttüğümüz kurbağaya değmesini isteriz. Aynı dili konuşmamıza rağmen düşüncelerimizin anlaşılması için bazen çok uğraşırız. Bazen yürüyen merdivenlerde ters yönde ilerlemeye çalışıp sürekli “yani yani” diyerek patinaj çekmek gibi çabalarız derdimizi anlatmak için. Oysa bazı dostlarımızla konuşurken hiç yani demediğimiz gibi “hah işte tam da bunu demek istiyordum” dersiniz. Nesnel değil kavramsal düzeyde bir iletişimdir bu. Tek başına gelemeyeceğimiz noktalara getirirler bizi sanki yürüyen bir merdivende daha hızlı ilerliyor gibi.

download.jpg

This is a title.

Renklerle Yaşamak

Gecenin zifiri karanlığında bir anda bulutların arasından çıkan dolunayın, siyah beyaz da olsa etrafı biraz aydınlatması mutlu eder insanı. Sabah güneş sahne aldığında ise bu siyah beyaz tablo yüksek çözünürlüklü bir şekilde renklendiğinde mutluluğumuz bir kat daha artar. İster ay ışığı olsun ister güneş ışığı, bütün renkler varlıklarını ışığa borçludur. Işık her şeydir, varlık işaretidir. Algı demektir. Işık sayesinde nesneleri derinliğiyle algılarken yansıttığı renkler ile de sıcak ya da soğuk enerjisini alırız o cismin. Kireç gibi bir yüz gördüğümüzde onun çok korkmuş olduğunu, kıpkırmızı bir yüz gördüğümüzde ise utancından yerle bir olduğunu düşünürüz. Sokakta yürürken balkondan sarkan rengarenk begonvillerin yanından geçerken mutlu oluruz bir anda. Aynı anda hem nesnel hem de mecaz anlamda hayatı renklendirmek tam da böyle bir şey olsa gerek. O nedenle mutlu yaşam genellikle “renkli bir yaşam” cümlesiyle özdeşleşmiştir. Öfkemiz, heyecanımız, yaratıcılığımız, spritüal yanımız hatta iştahımız bile renklerden etkilendiği için renkler, reklam sektörünün kullandığı argümanların da başında olmuştur hep. Şehvetli bir kırmızı, hüzünlendiren bir sarı, masum bir beyaz ve asil bir siyah kelimelere yük bindirmeden anlatır çoğu zaman her şeyi. Yaşam alanlarımız kıyafetlerimiz ve renkli olan ne varsa üzerimizdeki her şey, sadece ışığı değil kişiliğimizi de yansıtır. Diğer yandan, renk ve ışık söz konusu olduğunda bahsedilmesi gereken asıl konu resim sanatıdır. Rembrandt’ın ışığın efendisi olarak anılması da bunun kanıtıdır. Bütün o muhteşem resimlerin tamamı doğanın küçük yansımaları ve pazılın küçük parçalarıdır. Monet, Van Gogh, Picasso ve daha niceleri doğaya ve nesnelere can vermişlerdir biraz boya ve küçük bir fırçayla. Bir resme baktığınızda fotoğraftan farklı olarak şunu anlarsınız. Resimde o anın değil o ana kadar olan her şeyin dondurulmuş halini görürsünüz. Bir fotoğrafta sadece o anı görürken bir resmi retrospektif olarak izlersiniz. Gördüğümüz şahane tablolardaki insanlar duruma göre nasıl renklendirildiyse gerçek hayattaki insanlar da benzer şekilde çeşitli renklerle özdeştirler. Canlı, neşeli, uyumlu, hüzünlü renkler ve insanlar. Koyu renkler, çok renkli olanlar, rengi solmuş olanlar, transparan olan insanlar. Neredeyse her renge karşılık bir karakter var gibidir. Renklere karakterini ışık verirken, insanlara karakterini fikirleri kazandırır. Işıkla beslenip doğayı renklendiren cisimler gibi kolektif bilinçten beslenerek yansıttığımız fikirlerle mavi olur, kırmızı olur ya da grinin bir tonu oluruz.

_nCUjQKD6CtyDOpulx-Yn.png

This is a title.

Notalarla Yaşamak

Dünyamız bir sanat eseri, güzel yaşamak ise bir sanattır. Sanat uzun, ömür ise kısadır. O nedenle hep güdük kalır ömrümüz bu hayatta. İletişimle var olduğumuz bu güdük ömrümüzde ise müzik, en güzel sanatsal iletişim yollarından biridir. Bir orkestrada yer alan her müzik aletinin kendine özgü bir karakteri vardır ve bu karakter neşe ya da keder olarak yansır esere. Bu sanat eseri dünya, koca bir senfonik orkestrası gibidir. 14 milyar yıl önce çok uzun bir senfoni başlamıştır ve bazen allegro bazen adagio olarak devam etmektedir. Ve milyonlarca müzik aleti girip çıkmıştır orkestraya. Büyük bir orkestranın parçası olan bizler ne kadar da benzeriz müzik aletlerine. Büyük bir orkestrada her çalgının o şarkı boyunca aldığı rol gibi bizim de ömrümüz boyunca aldığımız roller vardır. Rolümüzü sergilerken güfte yazıp beste yaparız hayatı. Ve çileli, uzun, ince porte çizgileri arasında yaşarız hayatı müzik gibi. Bazen yazılmış bir eseri okuruz bazen kendi eserimizi yazarız. Kimileri türkü, kimileri konçerto olur bu orkestrada. Bazıları sadece sus işareti kullanırken bazıları ise nerde es vereceğini dahi bilmez. Öyle virtüözler vardır ki, bütün kalplerin kilidini açar sol anahtarıyla. Bazıları da hep üst perdeden çalar kibrinden hiç ödün vermeyerek. Dokuz sekizlik bir ölçüyle oynak bir hava çalan da vardır, ağıt yakan da vardır. Kimileri mistik bir tavırla tanrıyı arar üflemeli bir çalgıyla her nefeste. Kimileri de sevgiyi ve aşkı anlatır kemanın çekilen her yayında. Bazıları koroya değil soloya uygundur. Yalnızlığın iyi geldiği insanlardır onlar. Solo olarak da icra edebilirsin sanatı koro olarak da. Her ikisi de sanattır, yalnız ya da beraber yaşamanın bir sanat olduğu gibi. Ancak beraber yaşamak hayatın en zor halidir. Dayanışma, güçlü olma, ayakta ve hayatta kalma anlamında ortak yaşam vazgeçilmezdir. Ancak beraber yaşam eğitim ve öğretimin olmasıyla ve kültür değişiminin sağlanmasıyla ortaya çıkan ortak yaşam kültürü sayesinde mümkündür ancak. Tıpkı akortları yapılmış her müzik aletinin, doğru zamanda doğru sesi çıkarmasıyla ortaya çıkan müthiş eserleri yaratan senfoni orkestralarında olduğu gibi. Bizler dünyaya geldiğimiz anda düştük uzun yollara. Kendimizi, sevgiliyi, askı, doğumu, ölümü, dört mevsimi, insanı ve insana ait olan her şeyi arıyoruz beş çizgiden oluşan uzun ince yollarda. Ve birlikte yaşıyoruz her notayla.

bottom of page